Türkiye’nin En Karanlık Yılı: 1993 Mafya Derin Devlet PKK Operasyonlar Suikastlar Sır Ölümler
Mafya, derin devlet, PKK, operasyonlar, suikastlar, sır dolu ölümler, katliamlar ve dökülen onca kan… Peki, 1993’te neler yaşanmıştı?
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en “karanlık” yılı 1993’te meydana gelen suikast ve şüpheli ölümler…
Cumhuriyet tarihinin en karanlık yılı olan 1993 bu kirli unvanı fazlasıyla hak eden bir nitelik taşıyor…Mafya, derin devlet, PKK, operasyonlar, suikastlar, sır dolu ölümler, katliamlar ve dökülen onca kan…
Gerçekten çok karanlık yıldı.. Rahmetli Turgut Özal’ın Türk dünyasıyla ilişkileri geliştirme projesinden sonra vefat etmiş olması, bunların hepsi karanlık dönemin bir sonucu…
O zaman şöyle bir şey yapıldı; Türk-Kürt-PKK olaylarında bir yumuşama sağlanmıştı…
Bir anda her şey allak bullak oldu…Malatya’da yola çıkan 33 askerimiz şehit edildi..
Malatyalı Orgeneral Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağı düşürülerek şehit edildi…O zaman Barzani ve Talabani ile ilişkileri vardı…Dolayısıyla Kürtleri Türkiye ile bağlama ve PKK’yı önleme projesinin en önemli ismiydi Eşref Bitlis…
PKK’nın silahı o yıllar da bizden üstündü de diye bilirim O silahları bugün olduğu gibi ABD ve Müttefikleri terör örgütüne sağlıyordu…
Eşref Bitlis’i hedef alan; Amerika ile PKK arasındaki somut alışverişi ve trafiği keşfeden bir isim olarak bilinir…Bunu da devlet içerisinde “ABD, terör örgütü PKK’ya silah veriyor” diye raporlamıştı…
***
O dönem cansiperane görev yapan Efsane Vali Recep Yazıoğlu’da hedef alındı…
***
Paralel FETÖ’yü güçlendirdiler. Orta Doğu’da ikinci bir İsrail, bir “teröristan” projesini ortaya koydular…1993’te bütün ülkesini seven bürokratları temizlediler…Medyadaki bütün bağımsız gazeteci araştırmacı dediğimiz insanları suikast ile ortadan kaldırdılar…
FETÖ ve PKK burada güçlendi…Amerikan projesine direnecek siyasi, askeri ve medyatik unsur bırakmadılar…
Türkiye o zaman terörle mücadele ederken sonuç alamıyordu…
***
1993’de Gazeteci Uğur Mumcu suikasta kurban gitti…Devam edelim 1993’e bakalım…
1993’te Uğur Mumcu’nun öldürülmesiyle başlayıp Eşref Bitlis, Cem Ersever, Bahtiyar Aydın’ın öldürülmeleriyle süren ve Özal’ın ölümüyle bir iktidar değişikliğine yol açan süreç aslında bir darbeydi…Barışçı çözüm isteyenler tasfiye edildiği, şiddetle çözümü savunanların başa geldiği kanlı bir darbe yılıydı diyorum…
***
Türkiye’yi sarsan suikastlar…
***
Malatya Belediye Başkanı Hamid Fendoğlu evine yollanan bombalı paketin patlamasıyla ailesiyle birlikte hayatını kaybetti…
Hamit Fendoğlu öldürüldüğünde 4 aylık Malatya Belediye başkanıydı. Kargoyla gönderilen pakette bomba olduğunu fark edince gelini ve torunlarını kurtarmak için bombanın üzerine kapandı. Kendisini, iki torunu ve gelinini kurtaramadı…
Hamido 1980 öncesi ihtilal şartlarının olgunlaştırılması için öldürülen siyasi şahsiyetlerden biri olarak tarihe geçti. Hamᶳdo Malatya’da seçilen ilk sağcı politikacıydı. Hamido ayrıca Malatya’da ‘Son Söz Milletindir’ diye bir gazete çıkarmış. Hamit Fendoğlu 1960 darbesi sırasında Menderes’le birlikte Yassıada’da yargılanmış ve üç yıl altı ay ceza almış. Kayserᶳ ve Adana cezaevlerinde kalmış. 1965’te Adalet Partisi’nden Malatya milletvekili seçilmiş. Meclis’in renkli ve kavgacı isimlerindendi. CHP’nin çok güçlü olduğu Malatya’da 1977 seçimlerinde daha çok sağ seçmenin oylarıyla Malatya Belediye Başkanı seçilmiş…
***
JİTEM’in kilit isimlerinden olduğu belirtilen Cem Ersever öldürüldü…24 Ekim 1993’te Ankara’ya gitti ve bir daha kendisinden haber alınamadı…1 Kasım’da Ankara Çamlıdere’de sevgilisi Neval Boz’un, 2 Kasım’da Ankara Polatlı’da itirafçı Murat Demir’in ve 4 Kasım 1993’de Ankara Elmadağ’da Ahmet Cem Ersever’in cesetleri jandarma tarafından bulundu…Birbirlerini tanıyan bu üç kişiyi kimlerin öldürdüğü bir sır olarak kaldı…
***
2 Temmuz’da Sivas Madımak Oteli’nde 33 aydının yakılarak öldürülmesinden üç gün sonra, 5 Temmuz 1993 günü bu kez yine 33 ölümlü bir başka olayla sarsıldı Türkiye…
Erzincan’ın Başbağlar Köyü 100 kadar PKK’lı tarafından basıldı. Evlerdeki ve camilerdeki herkes köy meydanında toplandı… 29 kişi teröristler tarafından silahla öldürüldü. Teröristler tüm köyü ateşe verdiler… 4 kişi de yangında öldü. Başbağlar’da da 33 kişi öldü…Aynı Sivas’ta ve Bingöl’de olduğu gibi.
***
Turgut Özal arkasında büyük bir miras bıraktı…Bu mirasın bir bölümü fikirlerini, görüşlerini kapsıyor…Diğer bir bölümü ise bu fikirlerin oya dönüşmesi yani siyasi potansiyel. Ankara ve İstanbul’da yaşanan cenaze törenindeki izdiham…Milyonlarca insanın geceli gündüzlü seferber olmaları, basın ve televizyonlardaki programlar doğrusu çok kişiyi şaşırttı ve böylesine büyük bir ilgi en yakınları tarafından dahi galiba beklenmiyordu…
Turgut Özal Türkiye’de halkı birleştirmişti…Bu karanlık güçleri devletleri rahatsız etti…21. Asır Türk asrı olacaktır sözü…Türkiye’nin önünü kesmek isteyenler ve iş birlikçilerini hayli rahatsız etmişti…
***
Bugün Özal ve Hamido’nun ölüm yıl dönümü…Allah rahmet eylesin…Mekanları cennet olsun…Unutmadık-unutmayacağız…
***
TURGUT ÖZAL KİMDİR ?
13 Ekim 1927 yılında Malatya’da doğdu. Babası Mehmet Sıddık Özal, annesi ise Hafize Özal’dır. Babası memur olduğu için öğrenimini farklı okullarda tamamladı. Öğrenim hayatına Bilecik’te başlayan Özal, daha sonra Mardin, Konya ve Kayseri’de öğrenimini sürdürdü. 1950 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi –Elektrik mühendisliğini bitirdi. 1952 yılında ABD ‘ye giderek ekonomi tahsili gördü. Türkiye’ye döndükten sonra Elektrik işleri Etüt İdaresi’nde çalışmaya başladı.1952 yılında Ayhan İnal’la evlendi. Kısa bir süre sonra boşandı ve 1954 yılında Semra hanım ile evlendi ve üç çocukları oldu.
1959 yılında Ankara Ordonat Okulu’nda yedek subay olarak askerliğini yaptı.1961-1962 yıllarında Milli Savunma Bakanlığı Bilimsel Danışma Kurulu üyesi olarak yaptı. Ayrıca, Ortadoğu Teknik Üniversitesi‘nde ders verdi.
1965 seçimlerinden sonra Süleyman Demirel’in danışmanı olarak görev yaptı. 1967 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’nın Müsteşarı oldu. 1971-1973 arasında Dünya Bankası Sanayi Dairesi’nde danışman olarak çalışan Özal Türkiye’ye döndükten sonra başta Sabancı Holding olmak üzere birçok şirkette yönetici olarak çalıştı.
1977 genel seçimlerinde Millî Selamet Partisi’nden İzmir milletvekili adayı oldu; fakat seçilemedi. 43 Hükümet döneminde Başbakanlık Müsteşarlığı görevine getirildi.
20 Mayıs 1983’de Anavatan Partisi’ni kuran Turgut Özal 6 Kasım 1983’deki seçimlerde 400 kişiden oluşan parlamentoda 211 milletvekili çıkararak 45. Hükümet’in Başbakanı ve tek başına iktidar oldu. 1984 yerel seçimlerinden de başarıyla çıkan Özal, 13 Nisan 1985’de yapılan ilk kongrede tekrar genel başkanlığa seçildi.
31 Ekim 1989’da TBMM tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı olarak seçildi.
17 Nisan 1993 tarihinde geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle görevi sırasında vefat etmiştir.
TURGUT ÖZAL SÖZLERİ
• Sayın Evren’in Türkiye’yi 12 Eylül ile beraber bir yıkıntıdan, çöküntüden kurtardığına canıgönülden inanıyorum.
• İslâm dini fakirliği değil, zenginliği öne çıkartır, Allah zengini sever.
• Benim memurum işini bilir. (“Bu kadar az maaşla memur nasıl geçinecek?” sorusuna cevabı.)
• Fifty fifty kardeşim.
• Irak Savaşına Amerikalıların yanında girersek bir koyar üç alırız.
• Bir müzik koy da havamızı bulalım Semracığım.
• Allah’ın verdiği ömrü O’nun izninden başka alacak yoktur! Biz de O’na teslim olmuşuzdur.
(ANAP Kongresi’nde uğradığı suikast girişiminin ardından kürsüde söyledikleri.)
• Ekonominin tabii kanunları vardır. Bu kanunların dışına çıkarak nehri tersine akıtmayalım.
• Devlet millet içindir, millet devlet için değildir!
• Cumhurbaşkanı oldum diye namazı mı terkedeceğim?
• Sen onu git küçük Turgut’a anlat.
(Erdal İnönü’ye cevap verirken. Torununu(!) kastederek.)
• Seçimden önce zam yapacak kadar enayi miyim?
* Allahınıza Gurban…
***
HACI HAMİT FENDOĞLU KİMDİR?
Memleket sevdasına düşmüş, haklının yanında haksızın karşısında durmuş, Hamido lakaplı siyasetçi Hacı Hamit Fendoğlu’nun hayat hikayesidir.
Halktan, milletten, ama en önemlisi doğruluktan yana olduğu için kendisine halk tarafından Hamido lakabı verilen, haksızlık karşısında demir gibi sert duran, memleket sevdalısı adam, Hamit Fendoğlu.
Çocukluğundan beri içinde taşıdığı Malatya sevgisiyle büyüyen Hamido’nun bu bölgeyi geliştirmek ve değiştirmek hayattaki tek amacıydı. Bunun yolunun da siyasetten geçtiğini biliyordu, ancak ödeyeceği bedeller çok ağır olacaktı.
Çünkü darbenin yollarına döşenen taşlar elbet onun da ayağına takılacaktı ve düşecekti Hamido…
Hamit’in çocukluk ve okul yılları
Hamit, 1919’da Malatya’ya bağlı Bulgurlu köyünde dünyaya geldi. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğmuştu.
Hamit eğitimini lise mezuniyetine kadar sürdürdü. Bundan sonra sağ görüşle siyasete atılacaktı.
Nüfusun yarısından fazlasının Kürt olduğu bu bölge onun coğrafyası, onun sevdasıydı. Kavgacı ruhuyla siyasete artık girişini yapacaktı.
Hamido siyasete atıldı
1950’de Adnan Menderes’in Demokrat Partisi ile Hamido siyasete ilk adımını attı. Ancak siyaset sürüncemeli bir süreçti ve hiçbir şey kolay olmadı.
Gösterilere katıldığı ve Demokrat Parti’yi desteklediği için hakkında davalar açıldı. Mahkeme salonunda ise savcıya karşı Celal Bayar ve Adnan Menderes’i savunduğu için de madde değişikliği yapılarak, Hamido idamla yargılandı.
1960 darbesi zamanlarını yaşadı. Bu darbeyle Demokrat Parti, askeri yönetimle düşürülmüştü. Hamido, Adnan Menderes ile Yassıada’da yargılandı. 3 yıl 6 ay ceza aldı. Kayseri ve Adana cezaevlerinde kaldı.
1965’te 13. dönemde Adalet Partisi listesinden Malatya Milletvekili seçildi ve 1969’a kadar TBMM’deki görevini sürdürdü. Ancak Hamido, meclis içi kavgalarında ön saflarda yerini alıyordu. Bu yönünü bir türlü törpüleyemedi ve sonunda Adalet Partisi’nden ihraç edildi.
Ama siyasetten de, kavgasından da, sevdasından da vazgeçemezdi. 1970’te Ferruh Bozbeyli’nin kurduğu Demokratik Partiye geçti. 1973’te Milletvekili Genel Seçimleri’nde bu partiden adaylığını koydu, ancak seçilemedi.
Hamido tutuklandı
15 Şubat 1975’te Malatya’da meydana gelen saldırıda tabii ki Hamido da vardı. Tutuklandı ve yargılanmak üzere Adana Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne çıkarıldı. Sivas’ın Gürün ilçesinde cezasını çekti ve siyasete geri döndü.
Malatya Bağımsız Belediye Başkanı Adayı, Hamit Fendoğlu
Hamido, gençliğini, yıllarını, hatta ölüm şeklini dahi siyasete ve memleketine adamıştı. Onun gözünde Malatya eşsizdi. Bu nedenle her zaman daha iyi olmalıydı ve mümkünse bu Hamido’nun sayesinde olmalıydı.
1977 yerel seçimlerinde Malatya Belediye Başkanlığı’na adaylığını koymaya karar verdi. Hedefi Malatya’nın değişimiydi. Çünkü Malatya’da Cumhuriyet kurulduğundan beri CHP dışında bir partiden hiç Belediye Başkanı seçilmemişti. Bu tek parti devrini bitirmek istiyordu.
Onun Malatya sevgisi karşılıklıydı. Şehrin yeni bir vizyona ihtiyacı olduğu düşüncesini ve çözüm yollarını yakınlarıyla da paylaştı. Şehrinin sevgisine ve göreceği desteğe güveniyordu.
Hamido, artık birçok ve hatta tek sebepten Belediye Başkanı olması gerektiğini biliyordu. Ama bir partiden aday olmanın işini zorlaştıracağını düşünüyordu. Bu sebeple kollarını sıvadı ve ziyaretlere başladı.
İlk olarak Adalet Partisi Lideri Süleyman Demirel ile konuştu ve istifasının kabulünü arz etti. Buradan sonraki durağı Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş oldu.
Artık kararını vermişti. Malatya Belediye Başkanlığı için bağımsız aday olacaktı.
Malatya Belediye Başkanı, Hamit Fendoğlu
Hamido haklı çıktı. 1977 seçim döneminde açık ara farkla Malatya Belediye Başkanı oldu. Seçimden sonra Adalet Partisi bünyesine tekrar geçti. Ancak bu sadece 4 aylık bir serüven olacaktı.
Bir hediye paketi katliamı hikayesi
Bu, baktığında kırmızı rafyasına aldandığın, heyecanlandığın, umut ve özlem duygularında boğulduğun bir paketin hikayesi ki, sonunda rafyadan daha ağır bir kırmızı tonuna sürükler seni. Sonunun en başından belli olduğu zamanlara beş kala biten bir hayatın, biten hayatların hikayesidir..
Çünkü 80 darbesi yolunda her metrekareye düşen bir çirkef parçasının, üzerlerine sıçratacaklarını bile bile yaşayan insanların yurduydu burası. Sesini çıkarırsan büyüsü bozulurdu tüm çığlıkların.
Tarih 17 Nisan 1978’i gösteriyordu. Hamido daha 4 aydır Belediye Başkanı’ydı. Ankara ziyaretinden döndüğünde, sadece kargoda 2 hafta beklemiş, bir paket uzattı yardımcısı.
Kim göndermiş diye paketin üzerine bakıp ‘’Kasım Önal’’ adını okuduğunda yüzü aydınlandı. O sert mizacının üzerindeki gölge bir anda dağıldı. Çünkü Kasım, Hamido’nun Yassıada’dan koğuş arkadaşıydı. Çok severdi onu, güvenirdi de. İşte bu yüzdendir ki, Kasım Amcaları’nın torunlarına çikolata göndermiş olacağından başka bir seçenek düşünmedi.
Hamido Belediye’den gülümseyerek ayrıldı ve evin yolunu tuttu. Onu kapıda iki torunu ve gelini karşıladı. Hediye paketini fark eden çocukları kendisinden önce varmışlardı sedire.
Oturdu. Torunlarını iki yanına aldı ve Kasım’la ortak kaderlerini ve kederlerini aklından geçirerek yavaşça paketin rafyasını çözdü. Kırmızı rafya bukle bukle çözülüp yere düştü. Paketin içinde şık bir kutu ve bir anahtar vardı.
Hamido, anahtarı deliğine soktu ve çevirdi. O anda duyulan sesten sonra her paçanın görüntüsü, boşlukta dağılan bir dumandan farksızdı. Artık odadaki tek kızıllık hediye paketinin üzerindeki rafyaya ait değildi. Suda dağılan bütün kırmızı dumanlar adına bu yaşanan olay toplumu bambaşka yerlere taşıyacaktı.
Hamido, gelini, iki torunu, kalbinde taşıdığı umutları, belki odanın köşesinde duran vitrin, içinde duran bardaklar… Ne varsa, evrendeki boşluk içinde uzun bir yolculuktaydı şimdi.
Hamido öldü
Hamido, getireceği tüm yeniliklerle, projeleriyle, kafasının içinde gün yüzüne çıkmayı başaramamış düşleriyle ölmüştü. Bu aslında bir cinayet, dört bedenin ölümünden fazlasıyla da bir katliamdı.
Ertesi gün daha cenazeler kaldırılmadan ortalık karışmıştı. Malatya 18 Nisan sabahı karanlık bir güne uyandı. O gün toprağa verilecek dört bedenden daha çok, çıkan olaylar gündemdeydi. Belli ki, birileri sapanını doğru hedefe yöneltmiş, tek bir taşla istediği kaos ortamını yaratmıştı.
Hamido, gelini ve torunları bu yaşananların gölgesinde gömüldü. Hamido’nun üzerine serptikleri toprakta zerre olup savrulan düşünceleri, umutları, iyi niyetleri vardı, kimse göremedi. Çünkü ülke yeni bir sürece hazırlanıyordu artık.
20 Nisan 1978, Malatya
Malatya için uyanılması en zor sabahlardan biri, 19 Nisan sabahıydı. İkiye bölünmek istenen bir şehrin fonunda susmak bilmeyen silah sesleri vardı. 20 Nisan’da çıkan olayları manşetten veriyorlardı yine, çıkan olaylarda tam 8 can hayatını kaybetmişti.
Malatya 80 darbesine giden yolda en acı tecrübelerini erken yaşamış bir şehirdi. Birilerinin Anadolu’nun kalbine gönderdiği bir paketle başlattığı olaylar, o yıl bu uğurdaki ilk faili meçhul cinayete sebep olmuştu.
Bu ihaneti kim etti
İşte bu soru hiç sorulmadı. Yapılan soruşturmalar sonuçsuz kaldı. Resmi işlemler sürdü. Ancak o paketi gönderenin kim olduğu, bugün bile hala bulunamadı.
Mesele belliydi. Mesele, memleket meselesiydi. Bunlar darbenin yolunu açan, küf kokan hareketlerdi. Malatya’da başlayan bu gerilim, aynı yıl Kahramanmaraş’a, oradan da Çorum’a hat çekmişti. Artık belli ki, o kabloların üzerine tek bir kuşun dahi konması istenmiyordu…
Bu ülke 2 yıl sonra, 12 Eylül 1980 sabahı bir darbe ile uyanacaktı.
Renkli bir hediye paketinden ülkeye saçılan parçalar aslında bu coğrafyanın hikayesiydi. Çünkü biliyorduk ki, coğrafya kaderdi.